ister kız bana, ister sitem et... itiraf ediyorum, senin üstüne gül kokladım evet!.. beraber diktiğimiz gülleri, burnumdan düşürmedim hiç... en çok da, şu pembesini!.. pembe gül ki senin en sevdiğin, pembe gül ki anılarımın bitkisel besini...
yıllar sonra, bir gün aradı kadın... nerdesin dedi? cehennemin dibindeyim dedi adam!.. bir çıkış yolu bulmak için, iğneyle kuyu kazıyorum burda, tırnağımla tünel eşiyorum... hazır, cehennemin dibine inmişken, bir dipnot düştü adam... sen yoksun, cehennemde üşüyorum... kutuplara dost burası, buzullara eş!.. ve düştüğü notu, gözyaşları içinde kaldırıp, yan kazandaki ateşe attı adam, O'nuncu defa yıkandı ateş...
"büyük ikramiye kazandınız" değil, "yeni işin hayırlı olsun" değil, "güzel günlerde kullanın" hiç değil!.. ya da: "bugün çok güzel görünüyorsun", "bu renk seni çok açmış", "kokuna bayıldım", yok hayır, hayır bunlar da değil!.. şu sıralar, en çok duymak istediğim cümle: gündüzleri; "bu saate kadar uyuyor musun?" akşamları; "bu saatte uyunur mu hiç?"
ellerin, ellerin diyorum, ne güzeller öyle!.. ellerin, etle tırnaktan çok daha ötesi!.. ellerin tutunacak iki dal, ellerin güzel bir gün için, on kişilik karşılama komitesi... ellerin, ellerin diyorum, ne tatlılar öyle!.. karpuzun göbeği sanki, ekmeğin buğusu, çayın demi... ellerine sağlık sevgilim, ellerin dert görmesin emi!..
biraz yalnız kalıp, kafamı dinleyeyim istedim... anılarım çağırdılar bakmadım, kalbim konuştu sus dedim!.. öyle ki dalmışım, görmedim aklımdan geçenler, yaya mıydı, atlı mıydı?.. kafamı dinleyeyim derken, kafamı siktim desem yeridir!.. sabah beri düşünüyorum, Adem'in Havva'ya verdiği elma, ekşi miydi, tatlı mıydı?... sen bu kafayla, çok yaşamazsın dedim kendime... git bir yerde öl lan, git bir yerde geber... NATO kafa işte, NATO mermer!..
sen yoksun ya, vakit geçmiyor kuş yemlemekle, köpek işetmekle... sen yoksun ya, daralmam geçmiyor göğsümü açmakla, kravatımı gevşetmekle... olur olmaz şeylerle uğraşıyorum sen olmayınca, ki genelde olmuyor... doluya koyuyorum almıyor, boşa koyuyorum dolmuyor... alnımda Tanrı'nın parmak izleri, her izde bir melek duruyor... her melekte bir divit ucu, her divitin ucu bana dokunuyor... saçım sakalım karışık, ortalık karışık der gibi... başım işimden aşkın, iş yerim cehennemin en dibi... alemlere akmıyorum artık, mekanlara damlamıyorum... eski cinliğim de kalmadı benim, leblebi demeden leb'i anlamıyorum... ne cümbüş arıyorum her ortamda, ne tar arıyorum... bazen tesbihimi sallıyorum ortamdan sıkılınca, bazen de gidip bir mısır tarlasının saçlarını tarıyorum... sen yoksun ya, ne kadar gerilsem de, hedefe varmıyor okum... sen yoksun ya, her ne kadar her yerde görülsem de, aslında hiçbir yerde yokum!..
bir zamanlar, biri beni seviyordu, ben başka birini seviyordum... o başka biri var ya, o da başka birini seviyordu... kuvvetle muhtemel ki, o başka biri de, başka birini seviyordu... yıllardır, ne bir haber kimseden, ne bir ses... sanırım, başkalaşmaktan, taşa döndü herkes...
bundan böyle, bir sen varsın sevgilim, bir ben... bundan böyle, bu şehrin nüfusu üç demez... . sen varken, deprem sallamaz buraları, sel almaz... yangın korkutmaz mesela, savaş başlamaz... . inan, ellerin kafidir ısınmak için, yanakların doymak için çok bile!.. dünya malı kimin umurunda, makam mevki istemez!.. . arı sokmaz beni, kedi tırmalamaz, köpek dişlemez... sen yanımdasın ya sevgilim, daha bana top işlemez...
sonra mı? sonra gün akşama döndü işte, kuşlar yuvaya döndü... efsaneler geriye döndü, yönler kıbleye döndü... diller boşa döndü mesela, olaylar başa döndü... mevsimler kışa döndü, kötüler taşa döndü... paralar pula döndü, günler yıla döndü... işçi işine döndü işte, evli evine döndü... sevdiğim sevdiğine döndü en son, gözler bana döndü, ben deliye döndüm!.. (deli deliye dakkada döner, biliyorsun...)